Skip to main content

Gazete Duvar’dan Özgür Duygu Durgun Şule Ateş ile Bergama, Hemşin ve Kaş’ta yürütülen çevre mücadelelerinin toplumsal hafızadaki izlerini atölyeler ve performans sanatları yoluyla gündeme getiren AçıkALAN projesini konuştu.

DUVAR – Avrupa Birliği projesi CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı tarafından finanse edilen ve katılımcı performans üzerine bir eğitim ve yaratım projesi olan AçıkALAN, Anadolu’nun üç farklı bölgesinde yaşayan yerel halkın yürüttüğü doğa mücadelelerinin toplumsal hafızadaki yerini araştırıyor.

Proje, doğa talanına karşı yürütülen mücadelelere katkısı olanların da dahil olduğu atölyeler aracılığıyla doğanın korunmasına yönelik hafızayı, kamusal alanda sergilenen performanslarla bölge halkının gündemine yeniden sunuyor.

Bergama, Hemşin ve Kaş ilçelerinden çevre mücadeleleriyle bağlantılı veya disiplinlerarası kültürel etkinliklere, çağdaş gösteri sanatlarına ilgi duyan her yaştan insanın ücretsiz katılabildiği sanat atölyeleri, mekâna ya da gidilen bölgeye özel biçimde tasarlanıyor. Atölye süreci sonunda ilçelerin kamusal alanlarında halka açık olarak performanslar sergileniyor.

‘HERKESİN YARATICI OLABİLDİĞİ SANAT ANLAYIŞINA VURGU YAPIYOR’

AçıkALAN, bu etkinliklerle sanat eğitimine erişimi olan ayrıcalıklı bir azınlığın değil, herkesin yaratıcı olabildiği bir sanat anlayışına vurgu yaparken sanat yoluyla ana arterlerin dışındaki kitlelerle temas etme fırsatı da yaratıyor.

Geçtiğimiz günlerde Bergama sokaklarında ve ilçenin en eski yerleşimlerinden olan Kale Mahallesi’nde, mahalle sakinlerinin de aktif olarak yer aldığı atölyelerin ve performansların ardından, projeyi tasarlayan ve yöneten sanat yönetmeni Şule Ateş ile konuştuk.

Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü mezunu olan Ateş, aynı zamanda 1987’de Beklan Algan ve Ayla Algan tarafından İBB Şehir Tiyatroları bünyesinde kurulan Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarı’nın ilk öğrencilerinden biri olmuş. 1996 yılından itibaren, sahne metnini kendisinin oluşturduğu oyun ve performanslar yöneten Ateş, bugüne dek gösteri sanatlarının yanı sıra, Kamusal Alanda Sanat ve Katılımcı Sanat gibi Türkiye için yeni sayılabilecek sanat disiplinlerinde, konseptini geliştirdiği çok sayıda festival, etkinlik ve organizasyonun küratörlüğünü ve koordinatörlüğünü üstlenmiş bir isim.

Şule Ateş, AçıkALAN projesinin ‘Onların Hikayesi’ başlıklı Bergama ayağını anlattı.

AÇIKALAN 2023, DOĞA/ÇEVRE MÜCADELESİNE ODAKLANIYOR

AçıkALAN Art projesi kapsamında, Kaş, Hemşin ve Bergama’yı kapsayan ”ekoloji odağında kamusal performans tasarımları’’ gerçekleştiriyorsunuz. Öncelikle bu kavramla başlayalım; ‘’Ekoloji odağında kamusal performans tasarımı’’ nedir?

Kamusal sanat, kamuyu ilgilendiren konulara ve sorunlara dair estetik yaklaşımlar geliştirerek, bu konu ve sorunları sanat aracılığıyla görünür kılmayı, ifade etmeyi amaçlayan bir sanat formu. Sanatı, sanata ayrılmış özel mekanların dışına çıkarmayı, ulaşılabilir kılmayı, sanat ve sanatçı ile izleyici/alımlayıcı arasında yeni bir ilişki türü tesis etmeyi hedefliyor.
20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, sanatçılar sanatı müzeler, galeriler, tiyatro ve konser salonlarından çıkarmaya, sokağa, meydanlara, mahallelere, pazar yerlerine taşımaya başladılar. Bu bir anlamda da sanatı demokratikleştirme, toplumun her kesimi için ulaşılabilir kılma girişimiydi. Bu yaklaşım, 21. yüzyıla doğru, sanat eğitimi almamış toplulukların da sanatsal yaratıma dahil edilmeleriyle genişledi ve artık katılımcı sanattan da söz etmeye başladık.

Sanat eğitimi almamış, ‘sıradan’ (!) insanların da sanatsal üretime katıldığı bir form bu fakat amatör sanattan söz etmiyoruz. Avrupa’da bu şekilde çalışan son derece önemli topluluklar ve yönetmenler var ki bazılarını Türkiye’de de izleme şansımız oldu. Rimini Protokoll, Milo Rau gibi Türkiye’deki ilk örneklerini 90’lı yıllarda, İngiltere’den dönen Hüseyin Katırcıoğlu’nun organize ettiği, Uluslararası Assos Gösteri Sanatları Festivali’nde görmüştük.

Ben, AçıkALAN konseptiyle ilk organizasyonumu 2005 yılında, Cihangir Mahalle Şenliği kapsamında yapmıştım: açıkALAN@Cihangir. Cihangir’deki çeşitli kamusal alanları kullanmıştık. Hamam, otopark, mezarlık gibi alanlar ve kasap, manav, berber, çiçekçi gibi dükkanlar… 2009 – 2013 arası, aynı konsepti Geçici İşgal adıyla devam ettirdim. Santral İstanbul’da, Kanyon‘da ve Rock’n Coke kapsamında yaptım. Daha çok kamusal mekanları, sanat aracılığıyla dönüştürmeyi deniyordu bu organizasyonlar.

Culture Civic – Sanata Destek Programı tarafından desteklenen AçıkALAN 2023 ise, Bergama, Hemşin ve Kaş’ta yürütülmüş doğa/çevre mücadelesine odaklanıyor. Bu mücadelelere katılmış insanların hafızasından yola çıkarak performanslar üretiyor.

Peki neden bu üç merkez seçildi? Bu seçilen merkezler hangi çevre mücadelelerine sahne olmuştu ya da olmakta?

Bergamalılar, 80’lerin sonundan itibaren, Euro Gold Altın Madeni’nin siyanür kullanarak altın üretmesine karşı örgütlü bir mücadele yürüttüler. Türkiye’nin ilk çevre mücadelesi olarak kabul edilen protestolar, 90’lar ve 2000’ler boyunca da devam etti. Bütün davalar kazanıldı fakat buna rağmen o yıllardaki hükümetlerin desteğiyle, maden çalışmaya devam etti. Yıllar içinde birkaç kez el değiştiren maden, üçüncü siyanürlü atık havuzunu da doldurmuş durumda. Her havuz için binlerce ağaç kesiliyor. Altın arama çalışmaları Kozak Yaylası’na kaymış. Şu anda bile dünyaca ünlü, asırlık fıstık çamları, altın çıkarmak için kesilmeye devam ediliyor. Hemşin’de 2000’lerin sonundan itibaren HES’lere karşı yoğun bir mücadele yürütüldü. Kaş’ta ise taş ocaklarına, hava alanı yapımına yönelik mücadeleler yürütüldü ve şimdilik kazanıldı fakat son aldığımız habere göre şimdi de merkeze yakın bir konumda mıcır fabrikası yapmak gibi bir niyet var.

BERGAMA’NIN TARİHİ EVLERİ VE ÇEVRE MÜCADELESİNİN GEÇMİŞİ

Bergama’daki atölyelerde kentin eski mahallelerinde yaşayanları da projeye dahil ettiniz. Biraz bu ortaklıktan, yerel insanlarla temastan bahseder misiniz? Projeye nasıl katıldılar, neler anlattılar?

Her ilçede, en az bir sivil toplum örgütüyle iş birliği yapıyoruz. Bergama’da, Bergama Tiyatro Festivali’ni de organize eden Ne Yerde Ne Gökte Derneği ve Odeon Pergamon Kültür Sanat Alanı ile çalıştık. Ne Yerde Ne Gökte Derneği’nin kurucusu, danışmanımız Umut Aslan, Bergamalı ve çocukluğu altın madeni protestolarıyla geçmiş. Muhteşem bir danışmandı. Onun yönlendirmesiyle hem Bergama hem de Kozak’ta yürütülen çevre mücadelesi hakkında doğrudan bu mücadeleye katılmış pek çok kişiyle görüştük, hikayelerini dinledik ve bilgi aldık.

Atölye uygulamasına doğrudan sekiz kişi katıldı. Yani en içteki halkada sadece sekiz kişi vardı fakat süreç boyunca, otuza kadar insanla bağlantı kurdum ve bu insanlar hikayeleriyle, performansın kurgusunu desteklediler. Atölyeye katılan gençler, mahalledeki evleri ziyaret ettiler, evlerin hikayesini şu anki sahiplerinden dinlediler ve anlattılar. Evlerin hikayesini anlatan yerel halktan isimler arasında Müesser Gerçeker, Aynur Rastlayan, Ayfer Şaşmazer, Ali Yaşar Çakmaklı, Halil ve Hatice Atamer, Makbule ve Bahattin Çelen ve Midilli’den Stratis Balaskas yer aldı.

Zaman çok az olduğu için bu hikayeleri, 18. yüzyıla, Rumların yaşadığı döneme kadar genişletemedim ne yazık ki… Biliyorsunuz bu evler aslında Rumlar tarafından yapıldı. Sadece, Öznur Uşaklılar tarafından çekilen bir belgesel videoda, Makbule ve Bahattin Çelen’in Domuz Alanı’ndaki evlerinin, eski Rum sahiplerinin hikayesini bulabildim. Yani şimdi Midilli’de yaşayan, torun Stratis Balaskas’ın araştırmaları sonucu ulaşabildik bu hikayeye.

Bergama evlerinin tarihi ve Euro Gold Altın Madenciliği şirketiyle mücadelenin tarihi gibi iki ayrı devasa konuyu, toplamda yirmi gün gibi kısıtlı bir sürede araştırıp, anlayıp anlatmam gerekti. Neredeyse imkânsız aslında. Fakat bu çalışma, sonuç değil süreç odaklı bir çalışma. Sonuçta ortaya çıkan performanstan çok, atölye sürecinde yaşadıklarımız, kurduğumuz bağlantılar, temas ettiğimiz insanlar, geliştirdiğimiz ilişkiler, dinlediğimiz hikayeler önemliydi. Kale Mahalle’sinin hafızası ve maden mücadelesinin hafızası ile ilişkilendik ve yaptığımız görüşmeler, çektiğimiz videolarla, sosyal medya aracılığıyla yeniden gündeme getirdik.

‘GENÇ KUŞAĞIN MADEN MÜCADELESİNDEN HABERİ BİLE YOK’

Bergama özelinden devam edecek olursak, siyanürlü altın madenciliği konusunda 1989’da 17 köyde başlayan mücadele bugün Bergama halkının hafızasında nasıl bir yere sahip? Bugünden baktığınızda geçmişe dair bölgede neler konuşuluyor, gözlemleriniz neler?

Ne yazık ki o yıllarda mücadeleyi yürüten köylerde yaşayan insanların birçoğunun çocukları artık madende çalışıyor. Türkiye’de tarım, bilinçli bir şekilde yok ediliyor ve artık tarım yaparak geçinmek mümkün olamıyor. Hem bu nedenle hem zaten maden doğaya zarar verdiği için genç kuşakların madende çalışmak dışında fazla bir seçeneği kalmamış. Sonuçta 20–25 yıl devam etmiş, son derece yaratıcı ve kararlı bir mücadeleye ve kazanılan bütün davalara rağmen, maden çalışmaya devam etmiş ve kaçınılmaz olarak bu durum kabul edilmiş. Köylülerin bir bölümü madene sahip çıkıyor ve orada çalışıyorlar. Bergama içinde yaşayan ve çevre platformu gibi demokratik örgütlenmeler üzerinden mücadeleye katılanlar ise, eski güzel günlere ait bir hikaye, bir efsane gibi anlatılıyorlar mücadeleyi. Bergama’daki gençlerin ise hiç bilgisi yok diyebilirim.

Maden Kozak’a doğru genişletildiği için son 15 yılda mücadele Kozak Yaylası’nda devam etmiş. Orada mücadeleye katılmış şahane kadınlarla tanıştık ve hala son derece canlı bir direniş hafızasıyla karşılaştık. Sonuçta, Bergama’da 18–22 yaş aralığındaki gençlerle çalıştım fakat onlar çevre mücadelesine ait herhangi bir hafızaya sahip değillerdi. O nedenle, onlarla yaşadıkları Kale Mahallesi’ne yönelik bir sözlü tarih araştırması yürüttüm. Mahallede yaşayan yaşlılarla konuşarak, onların ve 18. yüzyıldan kalma evlerin hikayelerini anlattılar. Altın madenine karşı yürütülen mücadelenin hikayesini ise, ikinci bir anlatı katmanı olarak, bu hikayenin içine yerleştirdim.

Bu yazı 28 Haziran Çarşamba Özgür Duygu Durgun tarafından yazılmış, Gazete Duvar sayfasında yayınlanmıştır. Yazının tamamı için sayfayı ziyaret edebilirsiniz.

açıkALAN

Kamusal ve katılımcı performans tasarımları.

One Comment

  • John Plum dedi ki:

    It is the best time to make some plans for the future and it’s time to be
    happy. I have read this post and if I could I wish
    to suggest you few interesting things or advice. Perhaps you can write
    next articles referring to this article.
    I want to read more things about it!

Leave a Reply