Amira Akbıyıkoğlu’nun SALTONLINE’da yayınlanmış makalesinin tamamını buradan okuyabilirsiniz.
“1995 yazında yurt dışındaydım. Hüseyin Katırcıoğlu’ndan bir telefon geldi. Ekim ayında Assos’ta uluslararası bir gösteri sanatları festivali düzenlediğini ve bu festivalde benim de yer almamı istediğini söyledi. Festivalin amacı kendi dilini arayan, özgün yapıtlar üreten dans, tiyatro ve kukla toplulukları ve bu topluluklarla çalışmayı yeğleyen müzisyen, tasarımcı, plastik ve görüntü sanatçılarını bir araya getirmekti. Sahneleme mekânı olarak bir kısıtlama getirilmemişti. Gösteriler, çevrenin değişik yerlerinde gerçekleşti. Festival öncesinde Assos’ta üç hafta kalma ve prova olanağı veriliyordu. Böylece mekânla özdeşleşmiş ve çevrenin de yapıta katkıda bulunduğu gösterilerin oluşması amaçlanmıştı.”1
Koreograf, dansçı ve eğitmen Aydın Teker, 5-7 Ekim 1995’te düzenlenen ilk Assos Gösteri Sanatları Festivali’nin katılımcılarındandı. Onun kaleme aldığı bu giriş paragrafı, çağdaş gösteri sanatları dergisi gist‘te2 (2008-2009) Hüseyin Katırcıoğlu’nun (1953-1999) anısına hazırlanan dosyadaki yazısından alıntılandı.
Katırcıoğlu’nun yürütücülüğü ve kolaylaştırıcılığında düzenlenen Assos Gösteri Sanatları Festivali 1999 yılına kadar devam etti. Bu vesileyle Çanakkale’nin Behramkale köyü ve yakınlarındaki Assos antik kenti, Türkiye’nin kültür sanat haritasında ve hafızasında hatırı sayılır bir yer edindi. Bu yazı, “deli bir düşünceyi”3 gerçeğe dönüştüren festivalin hikâyesini haber kupürleri, röportajlar, gazete ve dergilerde çıkan çeşitli eleştiriler ve hatıratlar aracılığıyla yeniden değerlendiriyor. Farklı disiplinlerden kişilerin düşünce ve tartışma ortamlarında bir araya gelmeye başladığı 90’ların Türkiye sanat ortamına kısa bir bakış sunmayı amaçlıyor.
Festivalin hikâyesini ve başladığı koşulları daha iyi anlamak için 1990’lı yıllara uğramakta fayda var. Erken 90’larda İstanbul, yurt dışından şehre dönenleri4 ya da ziyarete gelenleri heyecanlandıran benzersiz bir enerji ile kanı kaynayan bir sanat ortamına sahiptir. “Kültür, sanat, performans ve eğlence tarihi açısından yeni düzenin taşlarının henüz yerine oturmadığı; serbesti sınırlarının sürekli genişletildiği; küreselleşmenin çok farklı göç dalgaları üzerinden kenti biçimlediği; kendi kültürel ifadesini arayan, farklı bir yaratıcı yerel sektörün getirdiği dinamizmin çok güçlü biçimde hissedildiği zamanlardır.”5 Kurumsallaşmanın henüz söz konusu olmadığı on yılın ikinci yarısı, genç bir sanatçı kümesinin kendi söylemsel alanını kurmaya giriştiği etkinlikleri gündeme getirir.6Genç Etkinlik sergileri, belirli bir seçim standardı gözetmeksizin başvuruda bulunulan her projeye yer verme kararıyla genç sanatçılar için işlerini paylaşabilecekleri yegâne nefes alma alanı olur. 1995’ten 1998’e sırasıyla “Sınırlar ve Ötesi”, “Yurt-Yersizyurdsuzlaşma” ve “Kaos” kavramları odağında düzenlenen—1999’da bir kavramsal çerçeve anons edilmemiştir—dört sergiye de katılım çok yoğundur. 1996’da bir grup genç sanatçı, “artık sanat diğer bilgileri ve (disiplinleri) kullandığı gibi, estetiği de bir bilgi nesnesi olarak görebilmelidir”7 düşüncesinden yola çıkarak Disiplinlerarası Genç Sanatçılar (DAGS) Derneği’ni kurar. Bu ekibin ses getiren ilk icraati olan 1. Performans Günleri aynı yıl, dört gün süresince AKM’nin A salonununda izleyiciyle buluşur. İstanbul sanat çevresinin Genç Etkinlik, Öteki, Ah Güzel İstanbul gibi sergilerden tanıdığı isimlerin performanslarına yer verilen etkinliğe Katırcıoğlu Sofra Sanatı performansıyla dâhil olur. 1997’de tarihî Darphane-i Âmire binalarına taşınan 2. Performans Günleri‘nde “Performans Sanatı” ve “Sanatta Disiplinlerarasılık” başlıklı iki panel de düzenlenir.
Assos Gösteri Sanatları Festivali bu on yılın ikinci yarısına denk düşen önemli kazanımlardan biri olur. Dahası, İstanbul dışına çıkma cüretini göstererek iş birliği ve fikir paylaşımı içerisinde olan sanatçıların başlattığı, ticari olmayan kolektif girişimler arasında ayrıcalıklı bir yer edinir. Maalesef bu özel konumuna rağmen bireysel çabalarla muhafaza edilen arşivler, festival katılımcılarının davetli olduğu çeşitli atölye, konuşma ve söyleşiler dışında hiçbir sanat tarihsel incelemeye konu olmadı. Bugüne kadar festivale hak ettiği ilgiyi iade eden başlıca çalışma Özgül Akıncı’nın kültürel çalışmalar alanındaki yüksek lisans tezi8 olmuştur.